Şeffaf Diş Teli Neden Tercih Edilmelidir?

Diş tellerinde ki metal braketler, ağız içerisinde hiç de hoş olmayan bir görünüme neden olduğundan, pek çok kişi diş teli tedavisinde şeffaf diş teli kullanmayı tercih ederler. Şeffaf diş teli ile diş teli daha az fark edilir bir hal alacaktır. Dişlerinden bozukluk olanlar için en uygun görülen tedavi olan diş teli tedavisinde, sıklıkla metal diş telleri kullanılsa da günümüzde bu durum değişmekte ve artık şeffaf diş telleri de çoğu kişi tarafından tercih edilmektedir.diş teli

Dişleri üst üste çıkmış olanlar, dişlerinin arasında boşluk olanlar, dişlerinde çarpıklık olanlar rahatlıkla diş teli ile tedavi olabilirler. Diş teli ile ilgili tüm tedaviler ortodontistler yapmaktadır. Dikkatli bir şekilde diş teli uygulaması yapan ortodontistler, tedavi süresince kişileri yakından takip etmektedirler. Ortodontistin belirlediği tarihlerde devamlı olarak kontroller yapılmalıdır.

Şeffaf diş telini, hem gelişim çağındaki çocuklar hem de yetişkinler sık sık tercih etmektedirler. Dişlerde telin görünmez olması tedavi süresinde herkesi rahatlatacak olan bir durumdur. Çünkü kişiler sosyal olarak dişlerinde bulunan tellerden etkilenmekte ve hayatına negatif bir şekilde yansımaktadır. Bu gibi durumlar, özellikle gelişim çağında olan çocukların toplumdan uzaklaşarak kendilerini çekmelerine neden olmaktadır.

Şeffaf diş teli ile tedavi olmak isteyenler, maliyetinin sıradan diş tellerine göre daha yüksek olduğunu göz önünde bulundurmalılar. Böylelikle yapılacak olan ödeme planı buna göre ayarlanabilir. Pek çok kişi şeffaf diş teli ile tedavi olmak istedikleri halde, yüksek maliyetli olması nedeniyle tedaviyi yaptıramamakta ve metal diş teli kullanmak istemediklerinden de, dişlerinde ki bozukluklar tedavi edilememektedir.

Bozuk olan dişlerin tedavi edilmemesi ile birlikte, dişlerde kısa bir süre sonra çürüme sorunu yaşanabilir. Bu durumda ağız ve diş sağlığı açasından hiç de hoş olmayan bir durumdur. Dişlerin bakımının yapılması ve sağlıklı olması için, düzgün bir şekilde temizlenmesi bunun içinde dişlerin düzgün olması önemlidir. Bu yüzden dişlerinde bozukluk olanların diş teli ile tedavi olmaları tavsiye edilmektedir. Diş teline alternatif tedavi yöntemleri de araştırıldıktan sonra en uygun tedavi ile dişlerinizi düzeltebilirsiniz.

Görünmez diş telinin diğerlerinden avantajı nedir?

Hastaların metal braketlerin görüntüsünden hoşlanmaması ve görsellik nedeniyle tedaviden uzak durmaları görünmez diş teli tedavisinin ortaya çıkmasını sağlamıştır.diş teli

Görünmez diş teli tedavisinin 2 yolu vardır. Birinde braketler dişlerin iç yüzüne yani dil tarafına monte edilir. Diğerinde ise ön yüze monte edilir ancak şeffaf porselen braketler tercih edilir. Bu tedavi yöntemleri görsellik anlamında bir avantaj sağlasada kimi hastalar tarafından çok da kullanışlı bulunmaz. Görünmez diş teli tedavisi sırasında hastalar, aparatların çok fazla bozulduğunu ve maddi olarak zorluk çıkardığını söyleyebiliyorlar. Ayrıca tedavi süresinin metal braketlerle yapılan tedavilerden daha uzun sürdüğünü iddia ediyorlar. Bazı hastalarda bu söylenilenin aksine görünmez diş teli tedavisinden çok mutlu kalabiliyorlar.

Yapılan araştırmalarda görünmez diş teli diğer yöntemlere göre daha iyi sonuçlar verebiliyor. Bunun yanında daha sağlıklı olduğu sıklıkla vurgulanıyor.

Şeffaf braketler ağızda görünmediği gibi çıkarılabilir bir yapıdadır. Diğer adı invisalign olan şeffaf braketler diş bozukluklarının giderilmesinde oldukça etkili oluyor. İnvisalign en yeni tedavi yöntemleri arasındadır. Hastanın ağız ölçülerine uygun olarak kalıp hazırlanır ve bu şeffaf plak 3 haftaya kadar kullanılır. Daha sonra yeni bir şeffaf plağa geçilir. İnvisalignde tedavi süresi 9 ile 15 ay arasıdır. Tedavi süresince bu şeffaf plak sadece yemek yerken çıkartılır.

Hangi diş teli tedavisinin uygulanacağına hastanın vereceği karar kadar doktorunda hangi tedavi yöntemini önerdiği oldukça önemlidir. O nedenle hastalar, yaptıkları araştırmalar sonucunda kesin kararlara varmadan ortodonti uzmanlarının da görüşlerini almalıdırlar. Ağız ve diş sağlığınız için yaptığınız araştırmaların yanında doktorlarınızın uyarılarına ve söylediklerine de son derece önem gösterin. Çocuklar ve gençler her zaman görsellikten yana tercihlerini kullanabilirler ancak tedavi için uzman görüşleri kesinlikle dikkate alınmalıdır. Ayrıca maddi olarak uygun olana kaçılmamalı çünkü belki bir seferde halledeceğiniz bir sorunu kalitesiz malzeme ve size uygun olmayan bir yöntem ile tekrarlamak zorunda kalıp hem maddi açıdan zarara girebilir hem de psikolojik olarak sıkıntıya düşebilirsiniz.

Kalp Krizi Nedir?

Kalp krizi günümüzde oldukça alt yaş gruplarına indi. Kalp krizinin neden olduğu kadar kişinin yaşı da kalp krizinin atlatılabilmesinde önemli olduğu bilinmektedir. Örneğin kırk yaşın altında olanlar için krizin etkisi daha büyük olabiliyor. Ancak daha ileri yaşlarda krizi atlatmak daha mümkün görülmektedir. Kalp krizi geçirmenin nedenleri arasında tek bir neden söylemek mümkün değil. Hala nedeni açıklanamayan kriz ve ölüm vakaları vardır. Kalp ani bir krizle durur ve tekrar çalışmaz. Yapılan araştırmalarda damarlarda hiçbir tıkanıklık veya kalp hastalıkları olmadan kalp krizi geçiren binlerce hasta vardır. Buna bağlı olarak kalp krizi geçirmek için illaki bir hastalık olması gerekmiyor.kalp krizi

Kalp Krizi Neden Oluyor?

Aşırı sinir ve stres ani kalp krizlerinde en önemli etken olarak görülmektedir. Bazen de damar tıkanıklığı olan kişilerde sinir ve stres kalp krizi tetikleyebiliyor. Damar tıkanması nedeni ile kalbin ihtiyaç duyduğu kan kalbe gidemiyor ve dolayısıyla kan ihtiyacı karşılanamayabiliyor. Özellikle tansiyon sorunu olanlarda kalp krizi vakalarına oldukça sık rastlanıyor. Özellikle tansiyon ilacını düzenli almamak aslında tansiyondan çok kalp için tehlikeli bir durum yaratıyor. Kalp krizi geçiren kişide sırttan ve göğüsten basınç yapan şiddetli bir ağrı meydana gelir. Kolda uyuşma ve nefes almada zorlukla devam eden bu belirtiler, kalp krizinin hızlı bir şekilde meydana gelmesine neden oluyor. Günlerce öncesinden bazı belirtiler kalp krizi habercisi oluyor. Ancak bu belirtiler farklı yorumlandığı için kalp krizi faktörü akla getirilemeyebiliyor. Aşırı halsizlik, kolda ve göğüste ağrı varsa mutlaka hastaneye gidip, gerekli tetkiklerin yaptırılması gerekir.

Kalp Krizi Esnasında Ne Yapılmalı?

İlk birkaç saat son derece önemlidir. Bu durumda hemen ambulans çağırın veya en yakın hastaneye gidin. Bunun dışında eğer bu konuda eğitiminiz varsa kalp masajı yapılabilirsiniz. Eğer hasta dilaltı kullanıyorsa vakit kaybetmeden dilaltı hapını içermeye çalışın. Kalp krizinin olmasında en büyük etkenlerden birisi de sigaradır. Maalesef bunu bile bile hala sigara içmeye devam edenler için risk oldukça yüksektir. Kalp krizinde diğer hastalıklar da etkileyici rol oynayabilir.

Karbonhidrat Bağımlığından Kurtulma

Karbonhidratlar son zamanlarda adını çokça duyduğumuz bir besin grubudur. Her besin grubu gibi vücudumuzun da karbonhidratlara ihtiyacı vardır. Ancak kontrollü bir şekilde tüketilmesi gereken karbonhidrat grubunun aşırı tüketimi bazı sağlık sorunları ile ilişkilendirilmektedir. Gün boyunca tüketilen karbonhidrat grubunda yer alan yiyecekler, düzenli tüketim sonucunda bağımlılık yapabilir. Karbonhidratlar gerekli miktarın üzerinde tüketilir; Sadece iç organların yağlanmasını sağlamakla kalmaz, aynı zamanda insülin üretimini de sınırlar. karbonhidratlar; Karın boşluğunda biriken ve bölgesel yağlanmaya neden olan bir omentum oluşmasına neden olurlar.karbonhidrat

Karbonhidrat bağımlılığından kurtulmak; Bu hem göbek yağlarından kurtulmak hem de kilo vermek anlamına gelir. Aşırı miktarda karbonhidrat tüketmeyi bıraktığınızda, enerjinizin arttığını da fark edeceksiniz. Büyük hedefleriniz olmasa bile, sadece formda ve sağlıklı kalmak için egzersiz yapmanız gerektiğini unutmayın. Kolay temin edilebilen Pilates ve Yoga kitleri ile egzersizlerinizi kendiniz programlayabilirsiniz. Ana enerji kaynağı olan karbonhidratların antrenman öncesi tüketilmesi gerektiğini hatırlatırız. Kardiyovasküler hastalıkları tetikleyen karbonhidrat bağımlılığının da kanser riskini artırdığı bulunmuştur. Kaçınılması ve kontrollü bir şekilde tüketilmesi gereken karbonhidratlar hakkında neler biliyoruz? Karbonhidratlara ve hakkında fazla bir şey duymadığınız bilgilere baktık.

Karbonhidratlar hakkında bilmeniz gerekenler

Meyve ve sebzeler, patates, şeker, bal, pekmez, makarna, pirinç ve unlu mamuller yüksek karbonhidratlı gıdalardır. Çoğumuzun severek yediği meyve suları ve hamur işleri de karbonhidratlı besinlerdir. Vücudumuzun ana enerji kaynağı olan karbonhidratlar; Çok fazla tüketmek tehlikelidir ve daha az tüketmek de istenmez. Yeterince karbonhidrat yemezseniz, vücudunuz ihtiyaç duyduğu enerjiyi proteinden almaya başlayacaktır. Birçoğumuzun bilmeden tükettiği karbonhidratlar beyne mutluluk sinyali verir ve bu nedenle tercih edilir. Mutsuz olduğumuzda çikolata, heyecanlandığımızda canımızın tatlı çekmesinin nedeni budur. Vücuda toksik etkileri olan işlenmiş karbonhidratlar yerine sağlıklı, kaliteli karbonhidratlar yemelisiniz. Doğal ve lifli karbonhidratlar yemek en sağlıklı seçeneklerden biri olacaktır. Besin lifli olduğu için; Kansere, diyabete, sindirim sorunlarına ve kalp hastalıklarına karşı korur.

Sağlıklı karbonhidratlar

Karbonhidrat içeren besinler;

Yağsız süt, çikolatalı süt, light yoğurt ürünlerinde,

Bunların yardımıyla elde edilen hububat, çavdar, yulaf, arpa ve ekmeklerde,

Baklagil ailesinde özellikle nohut ve kuru fasulye,

Patates, mısır, tatlı patates gibi kök sebzeler,

Bisküvi, şekerleme ve çikolata gibi paketlenmiş gıdalarda,

Şeker içeren şeker, şekerleme ve meyve sularında,

Makarna ve beyaz unlu tahıllarda,

Muz, kayısı,ananas, yaban mersini,elma, üzüm, portakal, , incir çilek ve karpuz gibi meyve çeşitlerinde,

Badem, fındık, ceviz, chia ve kinoa gibi besinler ve bir tür kuruyemiş,

Yeşil yapraklı sebzeler ve brokoli

Zencefil ve kuşkonmaz gibi bazı baharatlar ve kuru sebzeler karbonhidrat içeren besinler arasındadır.

Sağlıklı bir vücut yapınız varsa günlük diyetinizin E-65’ini sağlıklı karbonhidratlar oluşturmalıdır. Beyni ve sindirim sistemini doğrudan etkileyen karbonhidratlar, doğal ve sağlıklı seçimlerle tüketilmelidir.

Karbonhidrat bağımlılığını yenmek için ne yapmalısınız?

İnsülin direnci ile yakından ilişkili olan karbonhidratları daha fazla tüketmemiz gerekiyor. Gün boyunca sürekli hareket ederek ve düzenli bir egzersiz planı yaparak insülin direncini etkili bir şekilde yeneceksiniz.

Kaliteli uyku; Stresi azaltmanın yanı sıra şeker bağımlılığı ile size yardımcı olabilir. Ana şey, yeterli uyku ve kalite almaktır.

Enerji için balık, ceviz ve avokado gibi yağların kullanımını destekleyebilecek besinler yemelisiniz.

Diyet takviyelerinde bulunan krom pikolinat gibi insülin direnci için önemli olan takviyeleri değerlendirmelisiniz.

Tatlı, nişastalı yiyecekler ve gazlı içecekler Bu aşırı miktarda insülin salgılayan besinlerden biri olduğu için kontrollü ve az tüketilmelidir.

Kan bağışı çok önemli!

Kan yaşamın en temel kaynağıdır. Bir canlıda kan akışının durması, yaşamının sonu demektir. Bir yetişkinin ortalama 5-6 litre kanı vardır. Kan, akciğerlerden aldığı oksijeni dokulara, dokuların ürettiği karbondioksiti ise akciğerlere taşır. Temel besinleri ve hormonları dokulardan süzer. Aktarıldığında, atıkları bertaraf edilmek üzere akciğerler, karaciğer ve böbrekler gibi organlara taşır. Ayrıca vücuda ısı dengesi sağlar, asit-baz dengesini korur. Kanserojen maddelere, yabancı maddelere, mikroplara ve virüslere karşı korur. Pıhtılaşarak kan kaybını önler. İnsan vücudunda gereğinden az olduğu durumlarda bu durum kan değişimine neden olur. Kanın insan hayatındaki önemi hayati bir düzeydedir.kan

Kan bağışı nasıl yapılır?

Duyarlı ve gönüllü vatandaşlar kan bağışında bulunmak için kan alma merkezlerine giderek kan bağışında bulunabilirler. Kişi özel hastanelere, sosyal yardım kuruluşlarına ve kan istasyonlarına giderek kan bağışında bulunabilir. Kan bağışı yapacak kişinin 18-65 yaş aralığında ve en az 50 kg ağırlığında olması gerekmektedir. Kan bağışı yapacak bir kişi tek seferde yarım litreden fazla kan bağışlayamaz. Yani kanın %8-9’u bağışlanabilir.

Erkekler iki ayda bir, kadınlar ise üç ayda bir kan bağışlayabilir. Kan bağışından sonra, hücreler yaklaşık 2 ay içinde restore edilir. Bu nedenle, periyodik kan bağışı ile ilgili sorunlar beklenmemektedir. Aksine avantajları olduğu söylenebilir. Yılda yaklaşık 4 ünite kan bağışı yapılabilmektedir.

Kan bağışında bulunmadan önce kan grubunu ve parmaktan alınan kandaki hemoglobin miktarını kontrol edin. Kan basıncı ölçülür ve değerler normal aralıktaysa kan alımı yapılır. Kan torbaları tek kullanımlık olduğundan enfeksiyon riski yoktur. Kan bağışının kilo alma, halsizlik, bağımlılık, alerjik reaksiyonlar ve yorgunluk gibi yan etkileri yoktur. Kan bağışlayan bile; Ayrıca AIDS, frengi, hepatit B ve C gibi herhangi bir tıbbi durumunuz olup olmadığını da gösterecektir. Kan bağışı sırasında ve sonrasında kısa süreli bayılma, soğuk terleme ve mide bulantısı gibi geçici reaksiyonlar meydana gelebilir. Kan, çeşitli durumlarda kullanılmak üzere uygun koşullar altında saklanır. Kan sadece kan nakli için değil, aynı zamanda kırmızı kan hücreleri, beyaz kan hücreleri ve trombositlerin üretimi için de gereklidir. Bu şekilde birçok kan ürünü elde edilebilir.

Kan bağışını engelleyen durumlar

Aynı şekilde tamamlayıcı olarak da uygun hale getirilemez;

  1. Sedef hastalarında kullanılan son ürünün üçüncü alımından sonra kan bağışı yapılabilir.

2- Akne tedavisinde kullanılan türevleri kullananlar ilacı bıraktıktan 4 hafta sonra bağışta bulunabilirler.

  1. Akupunktur, dövme veya piercingden 12 ay sonra kan bağışlıyor.

4- Faktöriyel odakları olanlar bağışçı olamazlar.

5- Aspirin kullanmak kan bağışını engellemez, trombosit veya tromboforez alırken dikkatli olunmalıdır.

  1. Tüberkülozlu hastalar, şiddetinden 5 yıl sonra kan bağışında bulunabilirler.

7- Hamileler kan bağışı yapamazlar; Doğumdan veya gebe kaldıktan 6 hafta sonra kan bağışlayabilirler.

8- Kansızlığı olan hastalar kan bağışı yapamazlar.

9- Kronik bronşiti olanlar kan bağışı yapamazlar.

  1. Kolera, tifo, şarbon gibi ölü bakterilere karşı aşı olanlar 5 gün kan bağışı yapamazlar.

11- Astım hastaları kan bağışı yapamaz.

12- Poleni olanlar kan bağışı yapamazlar.

13- Sıtma hastaları 3 yıl sonra kendi ceplerinden kan bağışında bulunabilirler.

  1. Otoimmün hastalıkları (örneğin romatizma vb.) olan kişiler kan bağışı yapamazlar.
  2. Epilepsili hastalar kan bağışı yapamazlar.
  3. Frengi olanlar 1 yıl sonra kan bağışı yapabilirler.

17- Kanaması olan hastalar süresi dışında kan bağışı yapamazlar.

18- AIDS, hepatit B ve C hastaları asla kan bağışı yapamazlar.

  1. Midede yaşayanlar ömür boyu kan bağışlayamazlar.
  2. Büyük başarı elde etmek için 6 ay kan bağışı yapamazlar.
  3. Dejeneratif nörolojik bilgisi olan kişiler ömür boyu kan bağışı yapamazlar.
  4. Kan transfüzyonu aldılar ve 1 yıl kan bağışı yapamadılar.
  5. Kemik iliği ile ilgili bilgileri kullanarak tam kan bağışından 5 yıl sonra kan bağışı yapabilirler.

24- Brusella testi yapıldıktan 2 yıl sonra kan bağışı yapabilirler.

  1. Kronik böbrek hastalığı olan hastalar kan bağışı yapamazlar.

26- Sarıhumma, kızamık, suçiçeği ve kabakulak gibi viral aşılı aşılar. 3 hafta kan veremezler.

27- Şeker hastaları, kontrollü kan şekeri ile kabul edilebilir kan bağışında bulunabilirler.

Bu kostüm, çeşitli tanıdıklardan kan hediyeleri ve daha fazla bilgi alabilir.

Kan bağışı neden önemlidir?

Yılda bir veya iki kan bağışı çok güven verici olabilir. Her gün çeşitli kazalar, kazalar ve operasyonlar meydana geliyor. Bu kan güvenliği hayati önem taşımaktadır. Kanama hastalıklarında üretim, ameliyatta 6-8 ünite kan etkisi yapabilir. Bu uçak hayatta kalmak için kandan geliyor. Kan bağışı eksikliği onu bir aşk günü yapabilir. Bu sebeple bağış yapanları kurtarır. Kan bağışı toplumsal bir sorumluluk haline gelecek, bir gün herkesin kana ihtiyacı olacak. Kan bağışı ücretsiz olarak unutulmamalı ve bununla birlikte yapılmalıdır. Kan bağışı yapan kişinin kimliğine göre yakınlarına kan bağışı öncelikli olmak üzere kan sigortası yaptırılabilir.

Safra Kesesi İltihabı Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Safra kesesi, karnın sağ tarafında, karaciğerin altında bulunan küçük, armut biçimli bir organdır. Safra kesesi, ince bağırsağa geçen safra adı verilen bir sindirim sıvısı içerir.

Safra kesesi iltihabına kolesistit denir. Tüpü safra kesesinden tıkayan safra taşları kolesistite neden olabilir. Kolesistitin diğer nedenleri arasında biliyer problemler, tümörler, ciddi hastalıklar ve bazı enfeksiyonlar bulunur.

Tedavi edilmezse safra kesesi iltihabı, rüptüre safra kesesi gibi ciddi sorunlara yol açabilir. Kolesistit için kesin tedavi genellikle safra kesesinin çıkarılmasını içerir.safra kesesi

Kolesistit riski de yaş ve kilo alımı ile artar ve bu kadınlarda erkeklerden daha sık görülür.

Safra kesesi iltihabı (kolesistit) nedir?

Safra kesesinin görevi, safra adı verilen sindirim sıvısını depolamaktır. Safra kesesi safrayı ince bağırsağa salgılar ve vücudun yağları parçalamak için safraya ihtiyacı vardır. Ancak ince bağırsağa giden yol tıkanırsa safra sıkışır ve bu da safra kesesini tahriş edebilir ve safra kesesinin iltihaplanmasına neden olabilir.

Kolesistitin en sık görülen semptomları bulantı ve kusmadır. Bu genellikle ağır veya yağlı bir yemekten sonra olur. Kolesistit, sergilediği semptomlar nedeniyle sıklıkla diğer sağlık sorunlarıyla karıştırılır. Ancak midenizde, sırtınızda veya sağ kürek kemiğinizin altında ağrınız varsa safra kesesi iltihabından şüphelenilmelidir.

Tedavi edilmezse çok tehlikeli hale gelebilir ve uzun vadeli sonuçları olabilir. En yaygın tedavi şekli safra kesesinin çıkarılmasıdır.

Safra kesesi iltihabının nedenleri nelerdir?

Safra kesesi taşlarının ve ardından safra kesesinin iltihaplanmasının en yaygın nedeni, safra kesesindeki taşların veya topakların ince bağırsağa giden yolu tıkamasıdır. Bu en yaygın neden olsa da, tek neden bu değildir. Aşağıdaki durumlar safra kesesi iltihabına neden olabilir:

Safra taşları: Çoğu durumda kolesistit, safra kesesinde partikül madde oluşumundan kaynaklanır. Safra kesesi taşları safra kesesinden çıktığında safranın geçtiği tüpü tıkayabilirler. Bu da safra birikimine ve iltihaplanmaya neden olur.

Şişlik: Ortaya çıkan bir şişlik, safra kesesinden doğru safra akışını engelleyerek kolesistite neden olabilir.

Safra kanalı tıkanıklığı: Safra kanallarının bükülmesi veya hasar görmesi kolesistite yol açabilir.

Enfeksiyon: AIDS ve bazı viral enfeksiyonlar safra kesesi iltihabına neden olabilir.

Kan damarı sorunları: Çok ciddi bir hastalık kan damarlarına zarar verebilir ve safra kesesine giden kan akışını keserek kolesistite yol açabilir.

Kolesistit aniden ortaya çıkabilir ve akut kolesistit olarak adlandırılır. Uzun süreli hastalığa kronik kolesistit denir.

Safra kesesi iltihabının komplikasyonları

Safra kesesinde safra birikir ve kolesistite neden olursa, safra enfekte olur.

Tedavi edilmezse kolesistit safra kesesi dokusunun ölümüne yol açabilir. Bu, safra kesesinin yırtılmasına veya safra kesesinin yırtılmasına neden olabilir. Yaşlılar, tedavi arayanlar ve şeker hastaları arasında en sık görülen komplikasyondur.

Rüptüre bir safra kesesi, safra kesesinin şişmesinden, enfeksiyondan veya doku ölümünden kaynaklanabilir.

Omurga Stres Kırığı Nedir?

Stres kırıkları, kemikte oluşan küçük kırıklardır. Stres kırıklarına genellikle sporcularda atlama, kısa veya uzun mesafe koşma gibi aşırı kemik kullanımı neden olur. Stres kırıkları, osteoporoz nedeniyle zayıflamış bir kemiğin günlük aktivitelerinde de kırılmaya neden olabilir.stres kırığı

Stres kırıkları en çok omurga ve bacak kemiklerinde bulunur. Uzun mesafelerde ağır nesneleri taşıyanlarda veya sporcularda stres kırıkları yaygındır. Ancak stres kırığı sadece spor yapanların değil hemen herkesin başına gelebilir. Egzersiz yaparken veya ağır bir nesne taşırken stres kırıkları gelişebilir.

Omurganın stres kırığı

Omurganın stres kırığı, omur adı verilen bir dizi birbirine bağlı kemikten oluşur. Yetişkinlerin yaklaşık %5’inde, omurların üst ve alt eklemlerini birbirine bağlayan kemiğin alt lomber bölgesinde kırık olabilir. Bu kırık, omurun bir veya iki tarafında meydana gelebilir. Bunlar, genellikle çok hareketli olan alt omurların alt omurlarının aşırı yüklenmesi nedeniyle oluşan “stres kırıklarıdır”. Bu kırıklara omurganın stres kırıkları (spondiloliz) denir.

Omurgada bu bölgenin çok hareketli olması nedeniyle oluşan stres kırığı çoğu zaman iyileşmeyebilir. Ancak bu kırıklar genellikle ergenlik döneminde ağrıya neden olur; Yetişkinlikte bu ciddi sorunlara neden olmayabilir.

Bazı hastalarda kırık üst omurun alt omurgaya göre öne kaymasına neden olabilir. Bu duruma “bel kayması” veya “spondilolistezis” de denir. Spondilolistezis, yer değiştirmenin derecesine bağlı olarak daha ciddi sorunlara neden olabilir. Alt sırtın bu tip kırık nedeniyle yer değiştirmesi tıbbi dilde “istmik spondilolistezis” olarak adlandırılır ve genellikle L5 omurunun S1 omurunun üzerine kayması olarak görülür.

Bel ağrısı için doktora başvuran hastaların %5 ila %10’unun bel ağrısı çektiği tespit edilmiştir. Lomber kaymanın bir diğer türü de, genellikle 40 yaşından sonra yaşlanma sonucu omurga ve çevresindeki bağ dokularında aşınma ve yıpranmaya bağlı olarak görülen lomber yer değiştirmedir. Bu sorun tıbbi olarak “dejeneratif spondilolistezis” olarak adlandırılır. Yaş, aşınma ve yıpranma ile ortaya çıkan bel kayması, genellikle L4 omurunun L5 üzerinden öne doğru kaymasıdır. Lomber kaymaya genellikle “dar kanal” eşlik eder.

Belirtiler

Stresin neden olduğu kırıkların ilk başta tespit edilmesi zor olabilir, ancak zamanla kırık bölgesinde ağrı gelişir. Stres kırıklarında ağrı genellikle bir noktada başlar ve istirahatte azalır.

Ağrılı bölgede şişlik görünebilir. Ağrı, stres kırığının en yaygın şikayetlerinden biridir.

Ağrı, yaralanmanın şiddetine bağlı olarak artabilir. Bir kişi bir sporcu ise, basit bir aktiviteden sonra bile şiddetli ağrı hissedebilir. Veya ağırlık aktarırken, yürürken veya dinlenirken kırık bölgesinde ani ağrı oluşabilir.

Stres omurga kırığının belirtileri nelerdir?

Omurganın stres kırıkları (spondiloliz) her zaman klinik semptomlara sahip olmayabilir. Bazen başka nedenlerle belden çekim yaparken kazara olabilir. Klinik belirtiler varsa, bel ağrısı, kalçalarda ağrı, sırt kaslarında gerginlik ve daha az sıklıkla bacaklarda uyuşma, ağrı (oturmada ağrı) ve ayaklarda güç kaybı şeklinde kendini gösterebilirler. . Ağrı genellikle ayakta durmak, yürümek ve diğer aktivitelerle kötüleşirken, dinlenme ile iyileşir.

COVID-19 hematolojik kanserli insanları nasıl etkiler?

Artık COVID-19’un yaşlılarda ve ek hastalıkları olan kişilerde daha şiddetli olduğu bilinmektedir. Hematolojik kanserli hastalar, özellikle bağışıklık sistemi baskılanmış olanlar; Verilen kemoterapi türü, hastalığın komplikasyonları ve altta yatan tıbbi durumlar nedeniyle COVID-19’a yakalanma riski daha yüksektir.kanser

Tüm kanserlerin yaklaşık ‘unu oluşturan ve savunma sistemleri baskılanmış hematolojik kanserli hastaların, verilen kemoterapinin türü, hastalığın komplikasyonları ve komorbiditeleri nedeniyle COVID-19’a yakalanma riski daha yüksektir.

COVID-19 ile enfekte kanser hastalarında yoğun bakım ve ventilasyon ihtiyacı, sepsis, sitokin düzensizliği, çoklu organ yetmezliği ve ölüm daha sık görülmektedir. Yakın zamanda kemoterapi görmüş ve COVID-19 için PCR testi pozitif çıkan kanser hastalarında ölüm oranı 30 gün içinde 0’a ulaşıyor. Hematolojik kanserli hastalarda COVID-19 olmasına rağmen, lenfosit alt gruplarındaki anormallikler nedeniyle semptomların başlamasından 15 gün veya daha fazla sonra pozitif antikorlar görülmez.

Kanser tedavisi COVID-19 tedavisini zorlaştırıyor

Kemoterapi, radyasyon tedavisi, hedefe yönelik tedavi veya immünoterapi de hastalığı ağırlaştırır ve tedaviyi zorlaştırır. Lösemili ve bağışıklık sistemi baskılanmış lenfoma hastalarına hipogamaglobulinemi, lenfopeni, nötropeni, steroid kullanımı, yaşlılık, komorbiditeler, sık transfüzyonlar ve sık hastaneye yatışlar nedeniyle COVID-19 tanısı konma olasılığı daha yüksektir.

Bazı hematolojik kanserler, hastalığın seyri nedeniyle acil tedavi gerektirmezken, bazıları hem acil hem de yüksek doz kemoterapi, yüksek doz radyasyon tedavisi ve hatta kök hücre nakli gerektirir. Bu nedenle COVID-19 varlığında hematolojik kanserlerin yönetiminde sorunlar ortaya çıkmaktadır.

Ayrıca hematolojik kanserli tüm hastalar (özellikle akut lösemi ve kök hücre nakli adayları) maske takmakta, kişisel hijyenlerine dikkat etmekte ve hastalıkları nedeniyle sosyal mesafeyi korumakta ve COVID-19 krizinden bağımsız olarak koruyucu önlemler almaktadır. COVID-19’a yakalanma riskini azaltmak. kendilerini aşağı çekerler. Hematolojik kanserli hastalarda COVID-19 tedavisi ve komplikasyonları ile birlikte terapötik tedaviler dengeli bir şekilde uygulanmalıdır.

Aşı Bulunana Kadar Dikkat Edilmesi Gerekenler

Etkili bir COVID-19 antiviral tedavisi benimsenip aşı bulunana kadar hematolojik kanser hastaları için en uygun yaklaşımlar şunlardır:

– ateş, solunum sıkıntısı, öksürük gibi COVID-19 semptomlarının izlenmesi,

– asemptomatik taşıyıcıların tanımlanması,

– Hasta düzeyinde değerlendirilerek morbiditeyi artırmayan etkin kemoterapi sağlanması,

– mümkünse kemoterapi döngüsünün aralıklarını açın,

– Nötropeni riskini azaltmak için kemoterapi ile büyüme faktörü desteği sağlanması,

– Sadece acil ve hayatı tehdit eden bir durum varlığında kök hücre nakli yapılması,

– Kök hücre nakli yapılamayan durumlarda kemoterapi ile takip,

– Kök hücre bağışçılarından kök hücrelerin erken toplanması ve saklanması,

– mümkünse, seçmeli işlemleri ertelemek,

– daha az immünosupresan kullanımı,

– kan ve trombosit transfüzyonunun eşik değerlerinin düşürülmesi,

– Hastaneye yatırılacak ve tedaviye başlanacak hastalardan COVID-19 için PCR gönderilmelidir.

Kanser tedavi yöntemi: Kemik iliği.

Ciddi bir kan bozukluğu, bağışıklık sistemi bozukluğu, kanser veya genetik bozukluk için bir tedavi seçeneği kemik iliği naklidir. Aşağıdaki durumlarda kemik iliği nakli yapılır:

– Sağlıklı kemik iliğini kanser (otolog) durumunda gerekli olan yüksek doz kemoradyoterapi tedavisinden korumak,

– Hastalıklı hücrelerin/kemik iliğinin sağlıklı bir kişiden alınan hücrelerle (allojenik) değiştirilmesi,

– işlevsiz kemik iliğini düzeltmek,

– Bağışıklığın baskılanmasını düzeltmek için,

– doğuştan metabolizma veya enzimatik sistem hatalarını düzeltmek,

– Hastanın kendi kök hücrelerini/T hücrelerini yeniden düzenlemek (otoimmün hastalıkların tedavisinde).

Kemik İliği Nakli Öncesi Dikkat Edilmesi Gerekenler

Kemik iliği nakli öncesi dikkat edilmesi gerekenler COVID-19 koruma önlemlerine benzer. Kemik iliği nakli öncesi hastalığın kontrol altında tutulması veya enfeksiyon kapılması nakil başarısını etkileyecektir. Nakil öncesinde enfeksiyon kontrol önlemleri dikkate alınmalıdır. Hasta kişilerden uzak durulmalı, tokalaşmamalı, ellerini sık sık yıkamalı ve ziyaretleri azaltılmalıdır.

Keratokonus Tedavi Yöntemleri

Erken ve hafif aşamalarda gözlük ve yumuşak kontakt lensler görmeyi iyileştirmek için yeterlidir. Ancak hastalık ilerledikçe kornea incelir ve deforme olur; Bu aşamada gözlük ve yumuşak kontakt lensler yeterli değildir.Keratokonus

Keratokonusu tedavi etmek için aşağıdaki tedavi seçenekleri kullanılır:

Korneanın dikilmesi

Özel yumuşak kontakt lensler

Sert Gaz Geçirgen Kontakt Lensler

Yumuşak kontakt lens (kombine lensler) üzerinde sert gaz geçirgen kontakt lensler

Hibrit kontakt lens

Skleral veya yarı skleral lens

Intacs

Kornea nakli (keratoplasti)

Zımba işleme

Zımbalama tedavisi, hastalığın ilerlemesini durdurmayı amaçlayan tedavidir. Bu tedavide göze riboflavin (B12 vitamini) aşılanır ve ardından ultraviyole ışık A ile kornea güçlendirilir. Dikiş tedavisi damla ilaçlarla yapılır ve yaklaşık 40 dakika sürer.

Keratokonus için özel yumuşak kontakt lensler

İleri aşamalarda standart yumuşak kontakt lensler net görüş sağlamaz. Bu nedenle bu hastalık için özel yumuşak kontakt lensler kullanılır.

Sert gaz geçirgen kontakt lensler

Bu durumun tedavisinde kullanılan birincil lensler sert gaz geçirgen kontakt lenslerdir. Keratokonus için çok net bir görüntü sağlarlar ancak çok rahat değildirler.

Yumuşak kontakt lens üzerinde katı gaz geçirgen kontakt lens (kombinasyon lens kullanımı)

Bazen sert gaz geçirgen kontakt lensler korneanın yüzeyini çizebilir. Bu gibi durumlarda yüzeyi korumak için önce korneaya yumuşak bir kontakt lens uygulanır; Buna, sert, gaz geçirgen bir kontakt lens eklenmiştir. Bu uygulamaya “Piggyback” lens uygulaması denir.

Hibrit kontakt lens

Hibrit kontakt lensler; Ortası sert, çevresi yumuşak malzemeden yapılmıştır. Sert kısım iyi bir görüş sağlarken, etrafındaki yumuşak kısım rahatlık sağlar. Bu nedenle keratokonus tedavisinde tercih edilen lens hibrid kontakt lenslerdir.

Skleral veya yarı skleral lens

Skleral ve yarı skleral lensler, gözün renkli kısmının üzerini korneayı tamamen kaplayan geniş çaplı lenslerdir. Sert lenslerin veya hibrit lenslerin kullanılamadığı durumlarda skleral veya yarı skleral lensler denenir.

Intacs

Bazı hastalarda, halkanın korneaya cerrahi olarak yerleştirilmesi ile daha iyi bir görüntü elde edilebilir. Halka tedavisinden sonra gözlük veya kontakt lens ihtiyacı tamamen ortadan kalkmaz. Bu nedenle her hastaya halka tedavisi önerilmemektedir.

Kornea nakli (keratoplasti)

İleri keratokonusu olan hastalarda yukarıdaki tedavilerin hiçbiri yeterli görmeyi sağlayamaz. Bu durumda kornea nakli kaçınılmaz hale gelir. Kornea nakli, tam tabaka (penetran keratoplasti) veya yarı tabaka (DALK) nakli olarak yapılır.

Kalbin Adım Adım Dolaşım Macerası

Kalbin çok sistematik bir mekanizması vardır. Bu mekanizmadaki tek bir arıza, bir kişinin hayatını sona erdirebilir. Bu mekanizmalardan en önemlileri sağ ve sol taraftaki pompalardır: Kalbin her iki yanında kulakçıklar ve karıncıklar bulunur. Atriyum küçük bir pompa olarak işlev görür ve ventriküller büyük bir pompa olarak işlev görür.kan dolaşımı

  1. Kalbin sol tarafı saf kanla ilgilenir; Gelen saf kanın organlara ve dokulara ulaştırılması görevi, kalbin sol tarafında bulunan sol atriyum ve sol ventriküle aittir. Kalbin sağ tarafı kirli kanla ilgilenir; Sağ ventrikül ve sağ atriyum, kirli kanı temizlemek için akciğerlere iletmeye yarar.
  2. Saf kan kalbe ulaştığında önce üstteki küçük pompaya yani sol kulakçığa girer. Buradan aşağıdaki büyük pompaya, yani sol ventriküle aktarılır. Kalpteki her kulak kepçesi farklı görünse de aslında yaptıkları iş aynıdır; her birine kanın belirli bir hedefe aktarılması görevi verilmiştir. Bahsettiğimiz bu ardışık süreç nedeniyle mekanizmanın sistematik işleyişi çok önemlidir. Her şeyin sırayla yapılması gerekiyor. Bu sıra bozuksa kalp vücuda kan pompalayamaz veya kalpte aşırı kan yükü oluşur.
  3. Bu sekansın düzgün çalışması için kulakçıklar ve ventriküller arasında tıkaçlar vardır. Bu kapaklar akış yönünde tek taraflı açılır. Atriyum kasıldığında, bu valfler açılır ve kan büyük bir pompaya, yani ventriküllere akar.
  4. Bundan sonra kanın geldiği yere geri dönmemesi için kapaklar tekrar kapatılır. Ana damar oksijensiz kanı vücudun sağ tarafına ve pulmoner damarlar bu kanı akciğerlere iletir.
  5. Pulmoner ven, akciğerlerden kalbin sol tarafına oksijenli kanı iletir ve aort bu kanı vücuda gönderir. Kanın bu hareketi sırasında, kalp kapakçıkları kasılır ve kanın odacıklar arasında geçişine izin verir. Bu kapakçıklar ayrıca kalbin ventriküllerinde de bulunur. Ventriküller kasıldığında bu valfler açılır ve vücuda kan akar.
  6. Pompalama işlemi durduğunda valfler kapanır ve pompalanan kan kalbe geri dönemez. “Kalp atışı” olarak algıladığımız ses, genel olarak düşünüldüğü gibi kalbin kasılması ve gevşemesi sonucu oluşan bir ses değildir. Kalp atışını dinlediğimizde, aslında bu dört kapakçığın aniden açılıp kapandığını duyuyoruz.

Kalp atış hızınız dakikada 60’ın altında veya 100’ün üzerindeyse, bu tehlikeli bir sinyal olabilir.

Kardiyovasküler hastalık, dünyadaki en önemli ölüm nedenlerinden biridir. Dünyada her yıl 17 milyon, ülkemizde 160 bin kişi kalp ve damar hastalıklarından hayatını kaybediyor.